Kabullendiklerimiz

By

Bugün konuşmak istediğim konulardan bir tanesi; zamanın çok hızlı geçmesi. Yani sadece bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama zaman çok hızlı geçiyormuş gibi. Sabahları çok erken kalkmasam da yine de erken bir saatte uyanmama rağmen gün asla yetmiyor. Yapmak istediğim şeyleri bir türlü aynı güne sığdıramıyorum. Ya ben günümü verimli kullanamıyorum ya da benim yapmayı istediklerim 24 saate sığmayacak şeyler hangisi olduğunu bir türlü bulamadım ama yakın arkadaş çevremde bu konuyu konuştuğum insanların hemen hemen hepsi aynı durumdan şikayetçi. Bu yüzden sorun bende değilmiş diye kendimi telkin etmeye çalışıyorum. Öte yandan geçen yıl hem üniversiteye hem de ofise gidip üstüne de sosyalleşerek dışarda vakit geçiren biriydim ve zaman sıkıntım da olmuyordu. Bu yıl da tam tersi daha çok evde zaman geçiriyorum, ders sayım az olduğu için üniversiteye daha az gidiyorum zaman zaman sosyalleşiyorum da fakat bahsettiğim gibi zaman yetmiyor. Bu konuyu sabahları biraz daha erken kalkarak çözmeye çalışacağım gibi gözüküyor.

Diğer bir konuysa; isteksizlik-ya da tembellik-. Yapmam gereken milyonlarca şey var ama son bir yıldır bu isteksizlik yüzünden bir iki iş dışında hiçbir şey yapamadım. Mesela, 2023 planlarımda yeniden blog sayfama dönmek vardı hatta çok sevdiğim bir arkadaşım bu konuda beni oldukça motive etti. Aslında her şey güzel de başladı ama 6 Şubat depremiyle ülkece oldukça sarsılmamızla ben de buraya dönebilecek kadar kendimi iyi hissetmedim herkes gibi, sonra geri döndüm ama yine olmadı. Yani ilginç tabii ama bunun benden kaynaklanan bir sorun olduğuna eminim. Bunu da kendimi ödüllendirerek çözmeye karar verdim.

Bir de yine herkesin söylediği ve bence ortak bir sorun “odaklanma problemi” konusu. Bilmiyorum bu sanırım pandemiden sonra benim bünyeme yüklendi çünkü öncesinde böyle bir sorun yaşadığımı pek hatırlamıyorum. Son bir aydır kitap okumalarımı arttırarak ya da 2 saatlik filmler izleyerek bunu çözmeye çalışıyorum. Çevremde arkadaşlarımla konuştuğumda bu problemin sosyal medya uygulamalarını çok fazla kullandığımızdan kaynakladığını söylediler. Yani 10 saniyelik ya da 20 saniyelik kısa videolar izlememizden ya da bir videoyu beğenmediğimizde hemen geçmemizden kaynaklı oluşan bir odaklanma problemiymiş. Bir şeye uzun süreli tahammül edememe, konsantre olamama hepsi bundan kaynaklı olabilirmiş. Araştırmalarım sonucunda bunun çözümünün sosyal medya detoxu yapmak ya da gündelik sınırlamalar koymak olduğunu öğrendim. Ben bir hafta bunu denedim gerçekten başarılı da oldu ilk günler zordu ama sosyal medyaya girme isteğimi bastıracak aktiviteler koydum kendime. Bunlar karmaşık uygulamalar değil basit ama etkili şeylerdi; kitap okumak, ders çalışmak, film/dizi izlemek gibi. Bana soracak olursanız bunların etkisi olduğunu düşünüyorum.

Son olarak kabullenme konusu. Önce “kabullenme” sözcüğünün teknik olmayan sözlük anlamına bakalım;

“Kişinin kendisiyle ve dünya ile olan yaşamına karşı değerlendirici bir tutum almaması yani anlayışlı, nazik, açık, şimdiki zaman odaklı ve istekli olması.”

Ben hayatımın çoğunluğunda oyuncağı elinden alındığında ağlayan o küçük çocuklar gibiydim. İstediğim bir şey olmadığında dibine kadar çabalar, arkadaşlık ilişkilerinde ekstra verici olup arkadaşlarımı hep hayatımın merkezine koyardım. İstediğim olmayınca ya da işler benim istediğim gibi gitmeyince de oyuncağım elinden alındığı için ağlardım. Arkadaşlık ilişkilerimden biri koptuğunda suçu önce karşı tarafta sonra kendimde buldum. Tabii bunlar yaşanırken çok öfkeli, çok kırgın, çok sinirli ve çok üzgündüm. Erkekler için işler nasıl yürüyor bilmiyorum ama kadınların arkadaşlıklarında ilişkilerin kopması acı vericidir-istisnai böyle düşünmeyen hemcinslerim olabilir- çünkü kız arkadaşlarımızı ailemizden biri gibi görürüz. Sonra zamanla ortada bir suçlu olmadığını bunun doğal bir süreç olduğunu anladım, kabullendim. Ama her şey burada yazdığım gibi hızlı ve kolay bir süreç içerisinde ilerlemedi. Çok okudum, fikirlerine değer verdiğim insanlarla konuştum ve çok yazdım. Nihayetinde bunu fark ettikten sonra pek çok arkadaşlık ilişkim koptu çünkü aradaki görünmez bağlar biraz incelmişse bile taraflardan biri kendini azıcık geri çektiğinde o ipler kopar. Ben kendi içimde bunu o kadar büyütüyormuşum ki hep kendimi yıpratmışım sanki o bağlar koptuğunda hayatım ters düz olurmuş gibi. Hiç de öyle olmadı bu arada ama bunu yani yukarıda yazdığım şeyi fark ettiğimde kabullendim her şeyi ve inanır mısınız çok rahatladım. Kimseyle bir savaşım kalmadı içimde, herkes olduğu yerde halinden memnun ve tabii bende öyle.

Bu bahsettiğim kabullenme sadece arkadaş ilişkilerinde değil hayatımın çoğu anında benim için farkındalık gibi oldu. İnsan bazen hiç öğrenmediği şeyleri sonradan da öğrenebiliyormuş diye düşündüm. Sonuçta ben bunu bilerek 24 yaşına gelmedim hatta 24 yaşımda bunu öğrendim. Demem o ki duygularınız size ağır geliyorsa belki de onu kabullenmenizin zamanıdır. Uçup gitmesine izin verin ve siz bunu yaptıktan sonra emin olun kuş gibi hafifleyeceksiniz.

Biraz uzun ve iç dökmeli bir yazı oldu. İşin aslı paylaşıp paylaşmamak arasında çok gidip geldim ve çoğu kısmını da sildim ama bu da hayattan diye düşünerek paylaşmaya karar verdim gecenin bir yarısı. Kim bilir benim gibi düşünenler vardır aranızda hatta geçenlerde bir arkadaşımın da dediği gibi; “Varoluşsal sancılarımıza merhaba de ! Onlar hep ordalar biraz uykumuz kaçsın.” Yani aslında bu düşüncelerimiz hissettiğimiz şeylerin hepsi çok normal, sadece bazen daha yoğun bazen de daha hafif yaşıyoruz.

Her şeyi çözebildiğimiz çözümleyebildiğimiz ve anları yaşadığımız güzel yarınlara… Söz arayı bu kadar açmayacağım zaten şurada biz bizeyiz.

Posted In , ,

Yorum bırakın